İnsanın doğa-kültür / ergenin özdeşim ve nesil kavramları üzerine bir şarkı

İlk paragraflarda; ergenin ‘doğal’ın içindeki kültüre karşı durarak neslinin özdeşimlerinden uzak kalma arzusunu dinliyoruz sanki. ‘ I was only seventeen’ derken bu özdeşimlerin zincirinden çıkıp kendi halkasını alıp başka bir yerde yeniden başlama arzusunu anlatıyor.

until i heard my mother shouting through the fog’ ile birlikte o ‘kökensel’ bağı yaratan bir duygulanımla; I was drawn into the pack and before long,’ so kökensel ifadenin kabul gördüğü ‘sürüye katılıyor.

they allowed me to join in and sing their song’. Artık sıraya giriyor. Hala dikkat çekiyor. Kendi halkasını da takmadı daha zincire. Yalnızca halkası elinde onu kuyruk gibi sallıyor. Bir uzuv gibi.

‘ and i lost the taste for judging right from wrong. For my flesh had turn to furr, and my toughts they surely were turned obedience to God’ burada ise insan artık tamamen içeride. Ahlaki bir dönüşümden sonra ilk olarak bedenin hayvanlaşması ve tamamen bir ‘itaat’ şekline bürünerek bireyselliğinin sürü içerisindeki imhasını anlatıyor.

On the day that i turned 23 , i was curled up underneath a dogwood tree. When suddenly a girl, her skin the color of a pearl şimdi insanı kültüre tekrar sokacak bir figür ve duygulanımla karşılaşıyor. İşte kuyruk olarak salladığı zincirini kendinin başlattığı ve birazdan da arkasını da geçmişine takmayı kabul ettiği bir sürece girecek.

So i took her by the arm, we settled down upon a farm and raised our children up as gently as yolu please “ işte şimdi kültürün sahne ışıkları tamamen güneşin ışığına hükmetti. Bir ‘çiftlik’ imgesi ile doğayı yeniden biçimlendirmeye koyuldu. İnsan kültür zemininde kendi başlattığı zincirin ilk halkası olmanın şerefi ile doğayı kontrol edip başına geçiyor.

And now my furr has turned to skin,

Yine de insanın ilkel ve hayvansı kökenleri biyolojik olarak tamamen bedenini ve zihninin kıvrımlarını sarmış durumda bunu ifade etmek için “ but i still dream of running carelessly through the snow