
Benden başka kimsen yoksa, pek bir şeyin var da sayılmaz.
Yokluğun ezici yükü altında kendi varlığını ötekinin bir parçası yapamamak yatıyor sanki. İnsanın ilişkisel ve ötekine parça olarak doğan varlığını inkar etmenin bir sonucu olarak da düşünülebilir.
, o zamanlar adeta bir akıntıydım ben, eskiden olduğum insanı yararak içinden kendimi çıkarmıştım.
Arvid’in öyküsüne bakacak olursak bu yarık sanki çok önceden olmuş. Kendisi bu yarığı, bütünü ayırmak olarak yorumlasa da o yarığın çok uzun zaman önce oluştuğunu ve sökülecek gibi duran yara bantlarıyla var olan bir bütünlükten ancak bahsedebiliriz.
İçimdeki öz hiçbir şeyi tutamıyor, her şey yerinden oynuyor ve art arda boşluğa fırlatılıyor iğrenç bir vıjj sesi çıkararak, boşlukta süzülerek uçuyor ve bir daha geri dönmüyor.
İnsanın annesel nesnenin ulaşılamaz olmasına ilişkin duygulanımlarını okudum burada sanki. Şizoid yapılarda insan tam da böyle bir ilişkisel boşluk içine doğar. Özdeşimden, yoksun içe atmanın saldırgan bir hal aldığı vıjjjj sesleri içinde kaotik ama bir o kadar da boş bir yaşam.
Sanki beni birilerine verip kurtulmak istiyordu
İnceden bir ah sesi yankılanıyor bu cümleyi tekrar tekrar okuyunca. Yankısı geçmeden bunu da eklemeye karar verdim. Ferenczi’nin ‘İstenmeyen çocuğun ölüm dürtüsü’ yazısı zihnime geldi. Her ne kadar ölüm dürtüsüne organik kökenli yaklaşmasam da burada oldukça güçlü bir şekilde dürtünün kaynayan sesini duyuyorum.
Ben bir anda ateist olduğumu savunur, diğer yanda hissettiğim kuşkunun ağırlığıyla ezilerek ilahiler söylerken Tanrı ne kadar sahtekar, ne kadar iki yüzlü olduğumu görüyordu ve kilisenin sıralarından birinde oturan kafası karışık bu adama gülüyordu, Tanrı’nın alaycı kahkahaları yüreğimi dağlıyordu
Arvid’in bu duygulanımı, bahsettiği yarığı iyice açımlıyor. Sahtelikle örgütlenen, bir yanı tamamen hayatta kendini savunma amaçlı olarak bölünmüş. Bu sahtecilik içerisinde ‘karışık’ olarak ,helozonik bir zeminde dönerek var olmaya çalışıyor.
Beni dışlamışlardı adeta, birdenbire içimi bir hüzün kapladı onların duygularını paylaşamıyor, onların olduğu yerde olamıyor ve dünyayı onların perspektifinden seyredemiyorum çünkü onlar gerçek hayatın, her an her şeyi kaybetme tehlikesi olan bir dünyanın içindeydiler ben ise dışında, her iki kaldırımla aramda eşit mesafe bırakarak caddenin tam ortasından yürürken duyduğum endişe beni utandırmıştı.
Bu paragrafa susarak ve susacağımı yazarak karşılık verebiliyorum