Tamam kaybolmayacak, ama nerede ‘yaşayacak’?

Ölüm dürtüsünü okurken kendiliğe ve nesneye yönelik devamlı olarak; sıcağı sıcağına ve uzaktan, soğuk savaş kapsamında bir çarpışma görüyorum.

Bu hareketliliğin kendisi inorganikleşmeye yönelik. Sonra zihnime şu geldi; bu canlılığın kendisi yaşamsızlaşmaya ise arada olan yok olma kategorisine bile giremeyen boşluklar ne olacak?

Winnicot’un (1971) varoluştaki uçurumlar olarak adlandırdığı boşlukları burayı biraz olsun doldurdu. İnsanın sürekliliğindeki kırılmaları ve çözülmelerinin yarattığı belki derin olmayan, sınırları olan boşlukları; kaybolmayı sıfıra indirgese de bir aralık yaratıyor. Tamam kaybolmayacak ama nasıl ‘yaşayacak’?