Zamana ‘yerleşmek’

Tik tak

Başta, dışsal zamanı tamamen kendi içine aldığı şekliyle deneyimleyen ve içeri alma ve içerdekileri dışarı çıkarma biçimleri ile başı derde giren insan yavrusu gün geçtikçe zamanın içine girer. Dışsal zamanın ( dolayısıyla dış gercekligi) zorlayıcı yapısına boyun eğmek zorunda kalışını ‘panik’ ile karşılar. İçine girdiği zamanın buyrukları içinde, onun hareketine uyum sağlamak için bir sağa bir sola sallanır. Bi’ memeye çıkarılır bi’ aşağı indirilir.

Memeye çıkmak bir yükselme olur. Kalkmak. Var olmak. Yaşamak. Bi sağa bi sola , ayak parmaklarının ucunun iğnelenmiş kuvvetiyle salınan bedeni, zamanla yerden yükselmek üzere şekillenir. Bu yükseliş içinde çokça tökezleme, düşme, reddedilme, görülmeme ve tutulmama barındırır. Böylelikle yok oluşları daha dışarıda deneyimler. Dış gerçekliğin içinde.

Gezegenin ritmine uygun bir salınımı yakalaması kolay olmayacaktır, olmamıştır. Bu salınım içinde bir kaç şeyi sabit tutmak içindir bütün çabası. Veya sabit olabilecek olanı elinden kaymadan muhafaza etmeye çalışmak. Korumak istediği, savunduğu şey de budur. Bir kaç sabit ‘şey’,nesne. Bu çoğu zaman yırtarak inşa ettiği ‘ben’dir. Sabit olduğu için değil. Sabit olmaya en müsait olan olduğu için.

Yani dışsal nesnenin yetersizliği ve kapasitesizligi ile ilişkili bir kıyaslamadır. Yoksa hareketliliği karşısında kendisi sürekli panik içine düşebilecektir zaman zaman.Bir kaç sabit şey içeride zamana girmekle başlar. Annesel nesnenin ‘dağılması’ bundandır. Bebeği zamana ve mekana ‘yerleştirme’ sorunsalı.

Düşlemsel ve düşünsel bir ‘nesne‘ olan bebeği üç boyutlu, kanlı ve canlı bir ‘varlık‘ olarak, rüzgarda kaybolmasına izin vermeden toprağa ekmeye çalışır. Annesel nesnenin benliği nesneye sürekli biçimde dolanmıştır. Toprağa ilk ekildiğinde bebek bir yeri vardır. Öncesinde yoktur. Mekâna değil boşluğa doğmuştur. Ekilmeyi bekler. Ekilmeye mecburdur. Kendini ekecek nesneyi özler. Nesneyi düşler. Ona çiçek açar. Dikenini ona çıkarır. Ona ‘köklenir’. Bu sefer yurdu olur. Yerleşir. Büyür. Rüzgarda kırılan dallarıyla yerinden şüphe etmeye başlar.

Ayrılık çanları çoktan pürüzlü gövdesinde yankılanmaya başlamıştır. Hayal kırıklığının ince ince vuran ağrısı bedeninde neresi ‘ yumuşaksa’ orada hissedilir.Şimdi başlıyor.Kökler bağlandıkları yerlerden bir bir kopmaya başlar. Yıkım ve dehşet. Bir kaos ve ayrılık. Nesneden ayrı düşüş. Onun özlemi ve yeniden birleşmeye olan coşkusu. Bir iki kök çıkarken dallarını bırakır, orada köklensin diye. Bağlantıyı tamamen koparamaz hiçbir zaman.

Toprak altında sürmeye devam eder bir kaç şey. Sabit kalanlardır bunlar. İşte o sabit olanlara dönüşü arzular kişi. İçeride kalanlar. Sağlam kalanlar. Yükselerek başladığı ayrılık yine alçalarak süren bir ayrılıkla devam eder. Bir uzaklaşır bir yakınlaşır. Zamanın ‘içindedir’ artık. Tik tak, sağ sol, tik tak, yukarı ve aşağı….