Herhangi bir kırılmanın ardından ‘daha güçlü çıkma zorlantısı’ olarak da okumak mümkün. Kırılmanın kendisi bile kırma yetkisine sahip değil kişiyi. Kırılmanın içindeyken bile kırılmaz. Veya hemen toparlayabilir. Bir şekilde altta kalmaz, üste çıkabilir. Acıya hükmedebilir.
Acıya hükmetme ve kırılmayı telafi etme girişimleri hep ötelerdedir. Ona ulaşmak ve onu kendisine ait kılmak için her şeyi deneyecektir. Hani kendinde sürekliliği koruyan bir şey vardır ama onu sürdürebilmek için dışarıdan bir şeyler arar. Bunu ihtiyaç olarak nitelendirmek bile onu kırar, dolayısıyla bunu bir arayış olarak değil de sürekli bir buluş olarak yaşar. Yeni bir şey bulur, bunda çok iyi olabilirim der ve duygusal dengesini hiç bozmadan uzun saatler hatta bir ömür boyunca onda çok iyi olmaya çalışabilir.
Kişinin bu noktada bir şeyler buluyor olmasını bebeğin tümgüçlülüğü ile nesneyi yaratıyor gibi algılamasına benzetiyorum.
İhtiyaç var- nesne var.
Arzu var- nesne var.
Ben varım- nesne var.
Arada bir şey yok. Ben varım ve ihtiyacımı doyuran nesne orada. Bu yaratımı yetişkin hayatında da tekrarlamaya mahkum kişi için ‘ ben varsam o nesne orada olacak’ olamıyorsa zavallı, beceriksiz, aptal nesne!