Gomez(1997) , bir dinamiği şöyle aktarır ” kişi telefonun başında arayacağına söz vermiş birini uzun uzun bekler, bir yandan da kişi geçmiş deneyimlerine dayanarak bilir ki, asla aramayacak. Yine de bekler.

Kişinin aslında aramayacağını bir yandan bildiği halde bekleyişini çok anlamlı buluyorum. Bekleyiş imkansız bir umudu içeriyor. Bir umut var gibi ama imkansıza açılan bir kapı olarak.
Kişinin sürekli bir yoksunluğu deneyimlemesi gibi. Mutlak yokluk içinde varlık gibi gözükenlere odaklanmak.
Kişi bunu nasıl yapabilir? Gelmeyeceğini bildiği halde nasıl bekleyebilir? Diye düşündüğümde ‘beklenebilenlerin doyum vermeyenler oluşu ‘ aklıma geliyor.
Açacak olursam, kişi çok yakınlaşması imkansız olan nesneyi ‘bekleyerek’ onu seçerek bir nevi araya bir mesafe koymuş oluyor. Yani ‘ seni bekliyorum ama bana yanaşmayacagini bildiğim için’ in güveni ile hareket edebilir.
Yaklaşma ihtimali olan ve kontrol edemediği bir yakınlığın ürküttüğü bir nesneyi bu kadar uzun bekleyemez mesela.
Kişi; evli bir insanı romantik olarak beklemek, kariyer yoludan, emeğinden bambaşka bir yolu düşlemek gibi imkansızı bekleme ve ona zihninde yaklaşma deneyimleri içindedir.
Bu deneyimler kişiyi ikili bir döngü içine sokar.
Depresif durum bu açıdan; kişinin sürekli zihninde ya reddedilme deneyimi yaşaması ya da ona tam doyum veremeyecek nesneyi aramasının hayal kırıklığını yaşatıyor.
Bir yandan nesneyi bekliyor olmak utanç verici olarak deneyimlenebilir ve tamamen reddedilerek , uzaklaştırılarak ‘ kendine yetebilmenin gururu’ yaşanabilir.
Ama zaten ulaşılamaz olan nesnede bu sıkıntı çok yaşanmaz çünkü kişinin ondan uzaklasmasina gerek kalmadan nesne zaten ulaşılamazdir. Nesne kişiye yaklaşmaz. Kişinin ondan uzaklaşmaya uğraşmasına gerek kalmaz.
…….
Depresif durum bu açıdan kişinin sevilebilir olmasına ait şeylerin yitimi olarak yaşanır. Kişi sevilebilir olmaya ait parçaları yitirerek, tam olarak onu sevemeyeceğini düşündüğü nesnelere yatırım yapar. Örneğin evli bir kişi onu ‘tam olarak sevemez’ diye onu bekler ve sevilemez olur.
Bu, kişi için Masterson’un bahsettiği ‘kozmik yalnizlik’ demektir. Yapayalnız, olmak.
Issız, karanlık, boş bir sokakta hiçbir araba geçmeyen çıkmaz sokakta usanmadan, bıkmadan birbiri ardına yanan bir sokak lambası ışıklari gibi. Kırmızıdan sarıya, sarıdan yeşile. Ve sonra tekrar başa. Araba geçmese de, yanarak. Yaşama imkansız ile tutunarak