
Aynı alana köklenmeye çalışan ağaçlar arasında rekabet olur. Güneş ışığına kim daha çok ulaşabilir ve ne kadar geniş köklenebilirin endişesi, ölüm-kalım meselesi olarak yaşanır.
Aynı toprakta olmayan iki ağaç birbirinin varlığını daha destekleyici bulabilir. Tehdit edilme hissi ne kadar çok olursa, panik o kadar yoğunlasabilir.
Benzer temalar içinde olan insanlar arasında da daha sık tehdit hissedilir. Bunu biraz idealleştirilen öznenin bu özdeşleşmenin yoğunluğu karşısında işgal edilmiş olarak hissetmesi ile okuyorum.
İyi niyetli özdeşimler sonucu; imrenmeler, hayranlıklar olarak ortaya çıkan benzerlikler, kişinin içindeki iyi olanların ‘çalınacağına’ dair bir endişe ile baş başa bırakır.
Bu endişe eğer ‘kişinin iyi olan hasletleri, varlıkları ‘çalınamaz’ olursa, yani tamamen kendiliğe yapışık ve birleşik olarak bir ‘iyi- ben’ varsa o zaman endişe tehdit olarak hissedilmez. Panik yerine, kendini gösterebileceği bir ayna daha bulmanın şerefi ile daha yükselmeye, o kişinin iyice ve zaten, ulaşamayacağı bir yere çıkmayı hedefleyecektir. Yani kişinin ötekini ezme üzerine bir motivasyonu vardır. Çok ilginç buluyorum, kişinin herhangi biçimde üstte hissedemediği bir pozisyon, kişiyi ölümle yüzleştiriyor.
Fakat endişe eğer, kişinin, zar zor bulduğu, zarar görmesin diye içeride saklamak zorunda olduğu iyi sayılabilecek nesneleri varsa, kişi tehdit edilmiş hisseder. Ve tehdit altında tamamen iyi nesneleri saklamaya girişir. Bu kişilerin potansiyellerinin altında bir kariyer hedeflerinin olmasının bazı motivasyonlarından biri de budur. İçerideki iyi nesnelerin saklanmak zorunda kalması. Yoksa çalınacak! Kişinin narsisizmi iyi nesneyi içeride saklamaya motive eder.