
Kişinin her türlü reddedilme, ihmal edilme, istismar edilme karşısında kolay kolay vazgeçmediği durumları ele alıyorum.
Sanki her zaman umut olan bir parçaya tutunmak mümkün.
Kişilerin kendilerini en çok yıpratan, istismar eden nesnelerinin aynı zamanda onları en çok ilgi verecek olan , onları sevebilecek olan nesneler olduğu gerçeğini aynı çatı altında toplayamadıklarını görürüz.
Buna şöyle bakabiliriz, çocuğun bireysel duygusal ihtiyaçları boş bırakılmış olduğunda çocuk ‘bir gün seven bir gün döven (sembolik veya gerçek manâda) nesnesinin seven tarafında tutunarak’ bir gün sevileceğine’ ilişkin bir umuda tutunur.
Yani nesnenin kötülüğü çok kolay bir şekilde tolere edilebilir gözükmektedir.
Aslında olan şey, kişinin umuda tutunabilmek uğruna bu yıpratıcı anıları, ‘kolay unutuyorum, kin tutmuyorum’ tarzında söylemlerinin eşliğinde, bilinçdışında ayrıştırmasıdır.
Kin tutamıyorum söylemi, umuda tutunmaya çalışan bir işleyişte çok anlamlıdır. Kişi gerçekliği çarpıtarak ‘ hep sevilebilir’ olduğuna inanmak için, kendini sevilebilir’ kılmaya çalışacaktır. Bunu ötekinin tüm ihtiyaçlarını gidermeye, onu cezbetmeye çalışarak elde edebileceğine ilişkin motive olur.
Ve hayatını onu bir gün sevebilecek olan nesneyi yaşayabilmek üzerine kendini silici, yıkıcı pozisyonda kalarak sürdürecektir.
Yorum bırakın