– Çok güzelsin, sağol, öyle deme
-Ne kadar iyisin, çok sağol, işte..
– Ne güzel yaptın, çok çok sağol, ne bileyim…
– harika olmuş, çok çok çok sağol, nolur deme öyle
– gerçekten çok muhteşem, valla burama kadar geldi, deme öyle.
——————-
Övgüyü içeride kabul edebilecek bir işleyiş gerçekten de yoksa, diye düşününce böyle bir konuşma geçti zihnimden.
———
Kabul edebilecek bir işleyiş olarak; kişinin kendisine ‘iyi’ olanı alabilme kapasitesine vurgu yapıyorum.
‘Ben de iyi bir şeyler var.’ Ve ‘ben iyiyim’ in zorluğunu, içerideki iyiye karşı yıkıcı dürtülerin yönelmesi çerçevesinde ele alıyorum. Fakat, ulaşılamayan iyinin kendisinin, hasetle karşılaşarak kişiyi içeriden yıkıma girişmesi şeklinde de okunabilir.
İyi’yi içeriye iyi olarak alamaz; iyiyi içeride karşılayabilecek bir işleyiş yoktur. Kişinin iyi nesne ile hiçbir iyi şekilde özdeşim kuramamış olması; kişiyi, kendindeki iyiye dair her şeye yabancı bırakır.
Övgü ve tekrarlı övgü, bu açıdan , kişinin, gerçekten de onu üzerine alabilecek bir yeri olmamasına rağmen, üzerine yıkılan bir baskı şeklinde deneyimlenir.
Yorum bırakın