Hastalık, zamansallık, Proust

Hastalıkla tüm günü yatakta geçirmek zorunda kalınca biraz zamansallik hakkında düşündüm.

Gerçekten insan, hareketi en aza indirirse, mekan değiştirmezse zamansalligin değişik boyutlarına giriyor.

Geçmiş, gelecek tamamen birbirine dolanıyor, zaten dolanmissa da iyice düğümleniyor.

Çocukluk anıları, hiç de eski olmayan bir biçimde, uyumanın gerileyici kapasitesinin açtığı genişlikte, ayaklarının ucunda tekrar oynuyor.

Proust’un uzun uzun, birbirinden ayrılması imkansız cümlelerini hatırladım. Bir ömrü yataktan yaşamak, diye durakladım. O yüzden zaman içinde bu kadar
akışkan bir geçiş sunuyor Proust. Eserdeki Marcel’in anılarının, onu içeriden kovalayan hayaletler gibi, oldukça canlı ama bir türlü tutulamayan olmaları gibi, zamansallık da belli sinik anıları gösterip kişiyi belli belirsiz bir anlamın peşinden koşturuyor. Tam yakaladım dediğinde uyandırıyor. Veya uyanıkligi bile seçemedigin bir noktada sendeletiyor.

Mekanı sabitlersen, zaman seni içine alıyor.

Yorum bırakın