İlk tınılar, patırtılar, şıkırtılar

Fetüsün dışarıdan ilk uyaranının ses yoluyla olması ve insanın ölürken de en son sönen duyu işlevinin işitme olmasını düşünüyorum.

Dünyaya ait ilk tutunduğumuz şeyi en son bırakıyoruz. O ilk tutma, sığınma, heyecanlanma ne kadar canlıysa veda etmesi o kadar geç oluyor demek ki.

İlk tınılar, patırtılar, şıkırtılar bazen tatlı bir teselli gibi, bazen heyecan uyandıran bir coşku gibi, bazen yalnızca tutunulacak bir şeyi anımsatan zayıf ve ince bir bağ gibi, bazen ürküten kaotik bir karmaşıklık gibi…

Dünyayla ilk tanıştığımız anlar. Muhteşem gariplikte olduğu halde bir ilişkinin sıcaklığında topraklanıp yeşerdiğimiz sahneler.

Hep o tınıların düşlerimize ektiklerini işitmeye devam ediyoruz bir de…

Yorum bırakın