Önbilinç tasarıları

İşlemleme, depolama, bağlantılandırma, yorumlama gibi belleğe ait tüm işlevler “göz önünde olmayan” şeylerden daha çok etkilenir. Çünkü bilincin belleği yoktur. Bellekle olan temasımız, hatırlama yani çağırma yoluyla olur. Bu daha çok önbilinç dediğimiz bir işleyiş ile mümkündür.

Bunu şu yüzden ilginç buluyorum. Birincisi dış gerçekliğe en yakın ve birincil temasımız olan algıdan sonraki her süreç çok daha kapalı bir sistemde öğütülür. İkincisi ise gerçeklik sürekli bir yeniden inşa yoluyla yaratılır.

Dünyayla ilişkimiz hatırlama ve çağırmaya mecbur kaldığından bundan kaçamayız. Bu mecburi hatırlamayla da gerçekliği hep yeniden yaratırız. Buna güzel bir örnek bellekteki geri dönülemez bozulmalarda kişilerin hem kimliklerinin hem de dış gerçeklik algılarının bozulması, hayattan kopmaya yaklaşmalarıdır.

Kısaca önbilinci; dünyaya ait tüm tasarılar, temsiller, şekillendirmeler olarak düşünebiliriz. Bir kameranın baktığı yerin etrafında olan ve merceğin kapsadığı her şey gibi.

Bu bakışla birincil nesne olarak anneye verilen önemin anlamı da değişir çünkü birincil nesneyi yalnızca anneden okunan bir dünya gibi görmek eksik kalır.

Anne, bebeğe doğrudan etkisinin yanında bir zemin ve çevre olarak da dünyanın taşıyıcısı haline gelir. Önbilince yerleşen ve hatırlama yoluyla yaratılan bir dünyanın.

Yorum bırakın