
Bollas, tüm savunmaların patolojik de olsa öncelikle hayatta kalmaya yönelen çok zekice oluşturulmuş uyum mekanizmaları olduklarını belirtir.
Kişi terapide tüm bu savunmalara mesafe almaya ve onların yıkıcı sonuçlarıyla yüzleşmeye başladığında kendinde bir yabancılaşma sezer. Aslında hissettiği yabancılık kendi gerçekliğidir. Bunun da bir yas süreci olur.
….
Kendimize ait olmayan; öteki tarafından sevilmek, beğenilmek, kabul edilmek veya onun tarafından öldürülmemek, ezilmemek için geliştirdiğimiz, bize yıkıcı sonuçlar doğuran tüm uyum mekanizmaları gerçek potansiyelimizin, duygularımızın ve özgürlüğümüzün üzerini örter.
Onların gitmesine izin vermek kolay değil. Kişisel bir anlam ve öykü bütünlüğünde yavaşça bırakılması gerekiyor. Boşluğa atıp yok olmalarını beklemek de gerçekçi değil.
Sanki tüm bu savunmaları bırakmak, uykuyla uyanıklık arasında tatlı tatlı okuduğunuz bir romanı yavaş yavaş ellerinizi serbestleştirerek yere düşürmek gibi bir şey olsa gerek diye düşünüyorum. Onların gitme yolunu açmak. Çünkü zaten sıkı sıkı tutmasanız düşecekler.
Peki elinin boş kalacağını bile bile kim avucundakini bırakabilir? Belki terapi bu noktada o uykuyla uyanıklık arasındaki uygun atmosferi yaratabilir.
Yorum bırakın