
Freud, yaşamsalın dürtüsel kaynağını benliğe yönelmiş libido ve nesneye yönelmiş libido olarak ayrıştırır. Birincil narsisizm kavramıyla libidonun odağının benlik (kendilik mânasındadır) olduğunu belirtir. Bununla aslında insan yavrusunun yaşamın başında kendi varlığının dışına yatırım yapamadığını, kendi varlığını sürdürebilmek için buna mecbur kaldığını anlatır.
Bu pozisyonu mercek altına alırsak dünyayı kendisi ve kendisinin uzantıları veya başka bir tabirle kendisi ve kendisinden yansıyanlar, kendisini yansıtanlar olarak deneyimleyen bir canlı görünür.
Detaylı bebek gözlemleri ve güncel nörobilimsel çalışmalar eşliğinde insanın varlığının sürekliliğini asıl sağlayanın kendine olan yatırımı değil nesnesine olan yatırımı olduğu görülür. Örneğin daha eski çalışmalar bile, Bowlby’nin çalışmaları, bebeğin yalnızca bir tanık olarak ötekine duyduğu yoğun ihtiyacı vurgulamak için çok anlamlıdır.
Bir tanık olarak nesneye duyulan ihtiyaç onun varlığını benliğin varlığı için temel zemin, çevre, atmosfer yapar. Nesne ilişkileri teorisyenlerinden Michael Balint, nesneye yönelim ihtiyacının nesnenin oksijen gibi olmasına benzetir. Ancak onun yokluğunda ağlamak, yakınmak mümkündür. Bebek nesnesiyle ilgili olumsuz deneyimler için de nesnenin varlığına ihtiyaç duyar.
Nesneye olan bu yönelim her ne kadar insan yavrusunu saf narsisistik bir pozisyondan çıkarsa da alacaklı pozisyonunu görmezden gelmez, aksine şiddetlendirir. Balint, bebeğin nesnenin yokluğuna olan hassasiyetinin varoluşsal tehdidine vurgu yaparak bunu detaylandırır. Bebeğin alacaklı pozisyonu, Balint’in anlattığı üzere, bebeğin narsisistik olmasa da edilgen bir nesne ilişkisi pozisyonunda olmasıyla anlaşılır.
Bu oldukça erken nesne ilişkisinde bebeğin pozisyonu edilgendir. Benlik, nesneden gelecek her şeye muhtaç ve açıktır. Balint’in erken döneme ilişkin bu formülasyonu, şunu anlamamıza yardım eder, bebek hiçbir karşılık vermeden tamamen nesneden almaya yönelir ve nesnesine bağımlıdır. Şöyle bir ayrım yapılabilir, bebek kendi ihtiyaçları dolayısıyla nesneye bağımlı olduğu için değil, nesneye bağımlı olduğu için ihtiyaçlarına bağımlıdır.
Balint bunu en temelde karşılıksız sevilme ihtiyacına bağlar. Bebeğin nesnesiyle ilgili asıl muhtaç olduğu şey sevilme deneyiminin kendisidir. Bebek diğer doyurulma, temizlenme gibi fiziksel ihtiyaçlarının bile sevilme deneyimiyle bağlantılı olmasına muhtaçtır. Duygusal bir bağ olmadan yapılan mekanik bakım müdahalelerinin başarısız olabileceğine ilişkin çokça çalışma bulunmaktadır. Balint bebeğin motivasyonunu şöyle konuşturur “karşılığında hiçbir şey verme zorunluluğum olmadan sevilip tatmin olacağım“.
Yaşamın başındaki bu alacaklı pozisyondaki bağımlılık fark edildikçe borçlu hissetmeye yönelik evrilir. Bebek bir şey vermeye, nesnesine bir şey verebilme gibi güçlü pozisyon konumuna erişmeye yönelik motive olur.
Yeterince iyi bir sevilme ile taçlanan bakımın haricindeki yoksunluklar içinde bebek, alacaklı olduğu pozisyonda sürekli hüsrana uğradığı için nesneyle ilişkisini sürdürebilmek adına ona hep verebilmeye çabalar. Verme çabaları; nesne gibi olma, ona uyumlanma, onu yansıtma çabaları olarak gözükür. Böylelikle benlik gittikçe kaybolur, cansızlaşır. Kişi bir zamanlar hak ettiği ve ihtiyacı olan her şeyi nesnesine vererek tatmin olmaya yönelik yorucu bir çabayı sürdürür.
Yorum bırakın