
Öznel deneyimin içine girmek istiyorsak belli spiritüel- dinsel deneyimlere açık olmamız gerekir. İçsel alan daha çok duyu izlerinin çeşitli kombinasyonlarda belli duygulanım örüntüleri yarattığı bir alan. Ve deneyim olarak şeytanların, meleklerin, tanrıların hüküm sürdüğü bir yapıda.
Bu deneyimi ‘ his ve sezgi’ kelimeleri bir yere kadar taşıyabilir gibi duruyor. Bir yerden sonrası daha sözsüz bir yere açılıyor elbette.
Şöyle bir alıntıyla karşılaşmak bu belirsiz alana biraz ışık tuttu.
“Önce hisseder sonra düşünürüz. Bazen milisaniyeler sonra, bazen hiç.” (Panksepp & Biven, 2012)
Hislerimizi uyandıran kelimeler beynimizin motorduyusal işlemlemesine uğradığı için kelimeler tarafından gerçekten dokunulmuş hissedebiliriz. Dünyanın mevcudiyeti de içimizde bir yerlere his yoluyla dokunur. Ve dünyayı öyle deneyimleriz. Düşünce bir adım sonra gelir veya hiç gelmez.
Bazen tüm bu çaba içeriden gelen, daha çok kalpten olarak tasvir edilen bir uzanma, konuşma gibi hissedilir.
Bu bağlantıyla ne kadar duygusal canlılar olduğumuzla ilgili bir yere gittim. Tüm keder ve coşku deneyimlerimizin varoluşumuzun ne kadar merkezinde olduğu gibi bir yere.
Yorum bırakın