
Beklemeyi çok erken öğrenmek, ufacık bir tül kıpırtısına hassas kılar insanı. Ha geldi gelecek. Bırakılmak, terk edilmek ruhsallığımızın en sağlam tuğlalarını bile kıpırdatır. Hele bir de ufacıkken. Kapılarda, pencerelerde, zihin kapılarında, zihin pencerelerinde ümit etmeyi, beklemeyi bırakabilmek kolay değildir. Bir tül kıpırdadı, acaba¿ Bir taş attım denize, acaba¿ Pencere kenarında çiçek açtım, acaba… Hiç kolay değil. Ümit etmek böyle böyle yıpratıcı ve yıkıcı bir hal de alabilir. Yeni başlangıçları o yüzden çok önemli buluyorum. Yeniden başlayabilmek için hayal kırıklığını göğüsleyerek bırakabilmek gibi bir aşama var önümüzde.
Beklemenin kelime anlamı korumak anlamını da içeriyormuş. Hiç beklemediğimiz bir anda uzun ve yıpratıcı bekleyişler içinde bulursak kendimizi neyi korumaya çalışıyoruz diye belki düşünebiliriz. Şarkı sözünde nasıl diyordu “çok seneler geçti, çok seneler geçti dönen yok seferinden” İşte bazen bu hayal kırıklığını yaşayabilmek, bir vapurun ardında bıraktığı köpüklere, gürültülü sesine ve gittikçe ufukta kaybolan imgesine hoşçakal diyebilmek. Yeni bir başlangıç.

Yorum bırakın