
Her emek, içinde bir duygusal yatırım barındırır; yani içimizdeki arzunun ve benlik parçalarının belli bir nesneye, olaya ya da kişiye yöneltilmesi söz konusudur. Bir şeye uğraşmak ona bağlanmak demektir. Bu bağlanma aynı zamanda risk almaktır; kırılma, yarım kalma ya da yıkılma ihtimalini içine alır.
Ancak psikanalitik kuramın bize öğrettiği güzel bir şey var. Hiçbir yıkım, asla var olmamışlık haline geri dönmeyi sağlamaz. Ve en önemlisi de yıkım, yaptığımız yatırımı yok etmez. Çünkü duygusal yatırım sadece dış dünyadaki nesneye değil, onunla kurduğumuz ilişkiye de yöneliktir. Dolayısıyla bir ilişki sona erse, bir çaba tamamlanmasa, sonuç olumlu olmasa bile, o emeğe yüklenen anlam bütünüyle silinmez.
Melanie Klein’ın nesne ilişkileri yaklaşımında bizler, içimizdeki nesnelere karşı beslediğimiz sevgiyi keşfederek onları korumaya, onarmaya ve yaşatmaya çalışırız. Dış dünyada verdiğimiz emek, aslında bilinçdışı düzeyde bu içsel nesnelerle kurduğumuz ilişkiyi sürdürmenin, içimizdeki canlılığı korumanın bir yolu olur. Birine, bir şeye duygusal yatırım yapmak, içimizde bir parçayla yakınlaşmak, onu yeniden canlandırmak ya da onarmak demektir. Bu yüzden ruhsallık içinde aslında hiçbir emek boşa gitmez.
Psikanalitik kuramın bize öğrettiği başka bir unsur da, dış gerçekliğin karşılık vermediği durumlara rağmen içsel bütünlüğümüzü koruyabilmenin mümkün olabileceğidir. Psikanalitik travma kuramı çalışmaları bunu özdeşleşme mekanizmaları ile açıklar. Özellikle Freud’un “Yas ve Melankoli” ve Ferenczi’nin “Dillein Karmaşası” olarak akılda kalmış çalışmaları bize ilkel özdeşleşmelerin kendilik bütünlüğünü nasıl sarstığını gösterir. Bu şu yüzden anlamlı, hayatımızda bir şeye yatırım yaptığımızda onunla belli bir seviyede özdeşleşiriz de. Verdiğimiz emekte sadece nesneyle değil kendimizin bir parçasıyla da ilişki kurarız.
Bu yüzden bazen dışarıdan “başarısız” görünen süreçler, aslında içsel dünyamızda derin bir yeniden yapılanmanın, bütünlüğün ifadesi haline gelir. Bütün bu yapıcı tarafla birlikte, dış dünya yanıt vermediğinde, sonucu elde edemediğimizde yaşayacağımız kırgınlık da yaptığımız yatırımın büyüklüğünü gösterir. Duygusal yatırım kavramının önemini anlayabilmek için hayattaki anlamın yitirilmesini düşünmek yardımcı olabilir. Çünkü bir şeye içimizde yer açabilmek, onu zihnimizde tutabilmek, büyütebilmek, zor zamanlarda da taşıyabilmek ciddi bir ruhsal kapasite. Bu canlılığın önemi ancak içimizdeki yıkıcılığın büyüklüğüne olan tanıklığımız eşliğinde anlaşılabilir. O da başka bir yazının konusu olsun.
Yeni tanıştığım şair Ada Limón’un “Dead Stars” isimli şiiri bize bir tüyo verebilir.
Ada Limón’un Dead Stars şiirinden:
“I am a hearth of spiders these days: a nest of trying.
…
Look, we are not unspectacular things.
We’ve come this far, survived this much. What
would happen if we decided to survive more? To love harder?”
Yorum bırakın