
Caro Diario (Sevgili Günlük), Nanni Moretti’nin yönettiği ve kendisinin oynadığı üç bölümden oluşan otobiyografik öğeler taşıyan bir film. Aynı zamanda Nicola Piovani’nin müzikleriyle sarmalanmış bu anlatı, ilk bölümde Moretti’nin sokaktaki farklı evlere uzun uzun bakıp oradaki yaşamları hayal etmesi gibi, öteki hayatları düşlemeye davet ediyor bizi.
Önce okşayan bir rüzgara karşı Vespa’sıyla Roma sokaklarında, sonra iş aramak ve huzur bulmak için gittiği uzak adalarda ve en son olarak bedenin nihai uğrak noktası hastane koridorlarında geçen film, yönetmenin hem kendi hayatına hem de insanın varoluşuna tuttuğu bir aynayı anımsatıyor. Film yaşamanın sınırlılıklarına değinirken galiba biraz da ruhsallığın sınırlılıklarına temas ediyor. Moretti, çeşitli mavileri dalgalandıran ılık rüzgarlar ve güneşli aydınlıkların olduğu bir adaya gitse de kendi ızdırabını, insanın ızdırabını, yanında taşıdığını fark ediyor. Bu açıdan yalnızlık teması da ironik biçimde “Roma bugün bomboş”ta olduğu gibi tekrarlıyor.
Son bölümde ise kamera Moretti’nin bedenine dönüyor. Tekrar eden bir kaşıntı, yanlış teşhisler, gereksiz ilaçlar… Modern tıbbın bürokratik yüzüyle karşılaşıyoruz. Hekimler filmde mekaniktir. İnsan bir numaraya, bir dosyaya indirgenir. Psikanalitik olarak bu bölüm, bedenin özneleşme arzusunu yansıtır. Ben’in yüzeyi bedendir. Ve Moretti, bedeni yeniden hissedilir kılmaya çabalar. İkinci ada bölümünde sorduğu “Delilik nedir?” sorusu, bu kez “İyileşmek nedir?” olarak geri döner.
Bence asıl etkileyici nokta, filmin bu derin temasına karşılık son derece hafif ve eğlenceli olması. Moretti bütün bu cevaplanmamış soruların gölgesinde filmini çekmeye, dans etmek istemeye, günlüğünü yazmaya devam ediyor. Son sahnede ise hem çok tatlı hem de çok eleştirel bir tonda şöyle der:
“Sabahları, kahvaltıdan önce bir bardak su içmenin iyi geldiğini öğrendim…
O hâlde, bir latte macchiato ve bir kruvasan alayım.
Elbette bir de bardak su”
Sanki, değil mi insan ruhsallığı için, dünyanın sınırlıkları hiçbir zaman arzunun sınırlılıklarını belirlemez. Filmdeki örnekle bir bardak kahve içmeyi arzulayan beden ile hasta, yalnız, sıkışmış beden aynıdır. Bu anlamda, film bizimle yaşamak arzusunun busesi ile vedalaşıyor. Bir sonrakine dek…

Yorum bırakın